Tarkovski | İz Sürücü (Stalker)

Hakikate çağrı ile başlar Tarkovski’nin Stalker filmi ilk sahnesinde. Vaktin hakikate uyanma vakti olduğunu, iz sürücünün derin uykusunu parçalayıp bölercesine geçen gürültülü trenin düdüğü ile anlıyoruz. Yine bir hakikat arayışı için yola çıkacaktır iz sürücü, fakat uyandığı odadan çıkarken, geride kalanlar için kapıyı hep aralık bırakacaktır. Öyle ya, hakikatten kimin nasibi olacağını kim bilebilir ki?

         Ateş ve suyu aynı anda sahneye girdiğini görürüz bir sonraki sahnede.Ateşle suyun bir aradalığını film boyunca gösterir Tarkovski. Hakikat için yanan bir yürekle hakikate susamış bir yürek başka başka şeyler değildir nitekim.

         Andrey Arsenyeviç Tarkovski, sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden birisidir. Sovyet dönemi Rusya’sının, fikir özgürlüğüne yönelik baskılarının en yoğun olduğu dönemde  4 Nisan 1932’de dünyaya geldi. Rus edebiyatının en önemli ve en meşhur şairlerinden  Aresniy Tarkovski’nin oğludur. Küçük yaşta Arapça ve müzik eğitimi aldıktan sonra, Sovyet film okuluna girdi.

         Yönetmenin ilk uzun metraj filmi İvan’ın çocukluğu filmi ile dikkatleri üzerine çekti. 2. Dünya savaşı sırasında12 yaşlarında bir casusun hikayesini anlattığı bu filmi Venedik film festivalinde büyük ödülü aldı. İkinci filmi Adrei Rublev Sovyetlerce yasaklanmış olmasına ve  Cannes’da kasıtlı olarak sabahın 4’ünde yayınlanmasına rağmen ödül kazandı. Stanislav Lem’in yazdığı Solaris adlı romanının uyarlaması bilim kurgu alanında çektiği önemli filmlerdendi. Amerikan bilim kurgusuna bir cevap olarak görülen filmi sayesinde, Sovyetlere karşı küçük bir özgürlük alanı bulan Tarkovsky bir sonraki filmi Ayna ile tekrar yasaklı hale geldi. Stalker’in çekimlerinin bittiği 1979 yılında yaşanan bir laboratuvar kazası ile filmin ilk versiyonu yok oldu, Tarkovsky küçük bir bütçe ile filmi baştan çekti. 

         Stalker, Bölge adıyla sembolleştirilmiş bir yere doğru yola çıkan iz sürücü ve rehberlik ettiği bilim adamı ve yazardan oluşan üç kişilik bir gurubun hikayesini anlatmaktadır. İz sürücü yasaklı bir yer olan bölgeye  gitmek isteyen insanları kaçak yollarla götüren götüren bir rehberdir. Tehlikelerle dolu olduğu bilinen bölgeye bir uzmanın rehberliği olmadan ulaşmak mümkün değildir. 

         Sembolik anlatımların şiirsel bir dille beyazperdeye aktarıldığı muazzam bir film olan iz sürücünün asıl meselesi hakikat arayışıdır. Bölge hakikat arayışındaki insanın ulaşmaya çalıştığı yer olarak sembolize edilmiş. Neredeyse filmin her sahnesinde su, en önemli sembol olarak vurgulanmış. Bölgenin derinliklerine doğru ilerledikçe çoğalan, çağlayan ve coşan hakikat algısı su ile sembolleştirilmiş. Usta yönetmenin ağır ağır ilerleyen kamera hareketleri, aynı şekilde yavaş yavaş açılan olay kurgusu, bölgenin derinliklerine doğru yavaş yavaş ilerledikçe çoğalan suyun coşkunluğuna, film ilerledikçe derinliği artan diyaloglar eşlik etmiş ve ortaya muhteşem bir anlatım çıkmış. 

         İnanç temasının güçlü bir şekilde vurgulandığı filmde; her bir karekteri bölgede ilerlerken kendi gizli ajandası ve amacı ile görüyoruz. Bilim adamı bölge varolduğu müddetçe, nesnel gerçekliğin kaybolmasından, dolayısıyla bilim adamı olmaklığını verdiği varoluşsal nedeni kaybetmekten duyduğu kaygıyı gütmektedir. Bölgede daha öncesinden varolduğunu bildiği bombayı bulup, patlatarak bölgenin en derin notasını, odayı havaya uçurmak istemektedir. Karakterler arasında bilim adamının bulunması, hakikat arayışındaki insanın inanç ve inançsızlık arasında nasıl ince bir sınırda gezindiğini tespit etmesi bakımından da oldukça önemlidir. Yazar, insan acı çektiği için yazar, çünkü kendisini ispat etmek zorundadır, fakat dahi olduğumu bilsem neden yazayım ki manasındaki diyaloğu, karakterin kişilik özellikleri ile birlikte okunduğunda, insanın hem ahlaki hem de psikolojik gelişim sürecinin ve sorgulamasının bir ifadesi gibidir. 

         Yolculuk boyunca insan ruhunun farklı yönlerinin, kendi içinde iktidar savaşına sahne olduğunu, bazen yazarın, bazen bilim adamının, çoğunlukla da da inancı temsilen iz sürücünün yol gösterdiğini görürüz. Bölgede derinleştikçe şiddeti artan fikir ayrılıkları ve çatışmalar odaya vardıklarında yerini sessizliğe bırakmıştır. Odadaki son sahnede sırt sırta vermiş karakterlerin aradıklarına ulaşamadıklarını görürüz,  ruhun iç çatışması da bitmiştir. 

         İz sürücünün hakikati temsil eden bölgeye olan müthiş tutkusuna rağmen, eşinin onu korumak için sorumluluklarını hatırlatarak bölgeye gitmesine engel olamaya çalışması, başta hakikat arayıcısı yolundan döndürmeye çalışan bir çeldirici olarak algılanmaktadır. Ancak filmin sonunda eşi ve çocuğuyla birlikte yola çıkan iz sürücünün, hakikate olan tutkusuna yönelmek için en ideal yoldaşın eşi ve ailesi olduğunu görmekteyiz.        

                   Bölgeye doğru birlikte hareket eden guruptaki bilim adamı hakikat arayışındaki insanın rasyonel yönünü, yazar edebi yönünü, iz sürücünün kendisi ise inanç yönünü temsil ediyor olmalı.  Esasen bizler de hakikat arayışımızda içimizdeki aynı karakterlerin sesine kulak vermiyor muyuz? Belki de filmin sonundaki kütüphanenin önünde yere uzandığını gördüğümüz iz sürücü bölge adlı fiziksel yere hiç gitmedi. Belki başından beri hep o kütüphanenin önündeydi. Tüm bu yolculuk onun sadece ruhunun derinliklerine doğru,  gerçekleştirdiği manevi bir tefekkür  yolculuğuydu. Belki de ruhunun, iç sesinin, aklının farklı yönleriyle yaptığı bir iç konuşmanın, nesnel dünyada resmedilmesiydi sadece. 

         Bir yönetmenin kendi ruhunun derinliklerine doğru çıktığı bir hakikat yolculuğunun beyaz perdeye bu şekilde ustaca, şiirsel ve  büyüleyici bir dille aktırılabilmesinin tek bir yolu olabilirdi. Yönetmenin filmde sembolleştirdiği bölgeye, yani tefekkürle insan ruhunun derinliklerinden geçerek ulaşılan menzile, daha önce gerçekten ulaşmış olması gerekirdi. Bu derin sorgulamayı muhteşem bir şekilde beyaz perdeye aktaran, Andrey Tarkovski’nin sıradan bir yönetmen değil, belki bir derviş, bir hakikat arayıcısı, belki de bir filozof olarak tanımlanmasının haklılığını ortaya koymaktadır.

         Sinemanın bir sanat olduğunun, sanatın da hakikat arayışının bir yöntemi olduğunun muazzam bir kanıtı olarak karşımızda duruyor Andrey Tarkovski’nin Stalker adlı eseri.

İlgili yazılar

1 Yorum

Cevaplayın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son yazılar

Kategoriler