Bu mudur Anadolu Nuri Bilge Ceylan

Kasvet, karanlık, soğuk, yalnızlık, yabancılaşma, yozlaşma, çürümüşlük, ahlaksızlık.. Bu kavramları, doğru karakterlere ve doğru sahnelere güzelce yerleştirip etkili bir kadraj ve renk kullanarak filme aldığınızda siz de başarılı bir Nuri Bilge Ceylan olabilir, uluslararası yarışmalarda sayısız ödül alabilirsiniz. Tabi hepsinden daha önemli ve olmazsa olmaz bir ön koşul var, o da tüm bu olumsuzlukları anlattığınız hikaye Anadolu’da geçiyor olmalı.

Nuri Bilge Ceylan, Ercan Kesal ve Ebru Ceylan’la birlikte yazdığı Bir Zamanlar Anadolu’da filminin yapım yılı 2011. Yönetmenliğini Nuri Bilge Ceylan’ın yaptığı filmin başrollerinde Yılmaz Erdoğan, Taner Birsel, Muhammet Uzuner yer alıyor.

Bir zamanlar Anadolu’da

Nuri Bilge Ceylan, Bir Zamanlar Anadolu’da filminde yozlaşmış kasaba bürokrasisini anlatıyor. Tema, yönetmenin takipçileri için sürpriz değil. Yönetmen çocukluğundan itibaren, bir kasaba bürokratı olan babasının çevresinde, Anadolu’nun yozlaşmış bürokrasisini gözlemlemiş ve bu gözlemlerini filmlerine aktarmıştır. Bir zamanlar Anadolu’da filmi de, yönetmenin bu gözlemlerinden hareketle çektiği filmlerden biridir.

Savcı, doktor, polis ve jandarmalardan oluşan bir ekip, gözaltında suçunu itiraf eden katille birlikte cesedin yerini bulmak üzere yola çıkmışlardır. Katil cinayet sırasında sarhoş olduğunu ve cesedi gömdükleri yeri tam olarak hatırlayamadığım söylemektedir. Katilin ifadesine uyan yerleri arazide tek tek gezerek cesedi arayan ekipteki karakteri inceler Nuri Bilge Ceylan.

Kirli cam

Kirli bir camın arkasına yerleştirdiği kameranın verdiği his, filmin devamında gelecek atmosferin habercisi oluyor. Araç konvoyunu yerleştirdiği kadraj, günbatımı. Karanlık yoldaki araçların ışıkları ile oluşturduğu kontrast yönetmenin fotoğrafçılıkla ilgili kabiliyetini gözler önüne seriyor. Kamera hareketlerinden pek hoşlanmadığını belirten yönetmen kadraj, ışık ve fotoğrafçılıkla ilgili kaygılarını kabul etmesede filmde açıkça görebiliyoruz.

Nuri Bilge Ceylan, Bir zamanlar Anadolu’da filminde, tıpkı diğer filmlerinde olduğu gibi, kişisel gözlemlerinden yola çıkarak taşra bürokrasisinin yozlaşmışlığına dikkat çekmektedir. Bunu yaparken izleyiciye gerçeklik hissini yaşatmak konusunda oldukça başarılıdır. Karakter oyuncularının sergiledikleri performansla beklenen gerçeklik algısı  pekiştirilmektedir.

Ceset

Bir cesede ulaşmak için katille birlikte yola çıkmış bir polis. Cinayetin ciddiyetinden uzak, insani kaygıları olmayan, olaya sadece ek gelir ve kapatılması gereken sıradan bir dosya olarak gören bir karakter. Eşiyle yaptığı telefon görüşmesinde ortaya koyduğu kişilik ve çalışma ortamında sergilediği kişilik arasındaki farka dikkat çekmiş yönetmen. Sürekli sorumluluk alanı ve sınırıyla ilgili hatırlatmalar yapan jandarma komutanını da def-i bela kabilinden iş tutuşu ile aynı şekilde yozlaşmış bir tip olarak görüyoruz.

Kamu hizmetiyle memur görevlilerin işe yabancılaşmasının doğurduğu ciddi  insani ve ahlaki erozyonları her karakterde ayrı ayrı ayrı gözler önüne seriyor yönetmen. Savcı için de durumun farklı olmadığını, geç kaldıklarından sebep geçirdiği süreyi zaman kaybı olarak gördüğünü polisi fırçaladığı sahnede görüyoruz. Mesleğine yabancılaşmamış tek bir karakterin olmadığı filmde, yemek sahnesinde muhtar da dahil oluyor.

Muhtarın Kızı

Filmin tek kadın karakteri olan muhtarın kızının görüldüğü kısacık sahne ile, kadına verilmeyen değeri vurgulamak istemiş olmalı yönetmen. Neredeyse tamamı karanlık, kasvetli, soğuk bir gecede geçen filmde, sıcak bir ışığın aydınlattığı ve ortaya çıkardığı tek güzel yüz muhtarın kızının yüzüdür. Kasvet içine gömülmüş tüm karakterlerin bir anda ilgisini çeker, görebildikleri tek güzel şey.

Film boyunca sorgulayan gözlerle olup bitenleri inceleyene doktor, insanlıktan bir nebze nasibini almış tek karakter gibi görünüyor. Katilin sigara talebine yanıt vereceği sırada polis tarafından uyarılır. Sigara isteyenin kimliği önemli değildir, nereden gelirse gelsin herhangi bir talebe insani açıdan yanıt vermek zorunda olduğu gerçeğini yitirmemiştir henüz doktor. Fakat  polis için durum farklıdır, onun için katil sadece cesedin yerini göstermesi gereken bir iştir ve görevini yerine getirip cesedin yerini tespit etmeden asla ödüllendirilmemelidir.

Savcının Sancısı

Savcının doktora anlattığı hikayeden, sürekli içinde yaşadığı bir pişmanlık olduğu görülüyor. Belli ki savcı için de yozlaşma kaçınılmazdır. Karakterlerin yaşadıkları çürümüşlüğün seviye seviye farklılığı, kimi bir takım pişmanlıklar yaşarken kimilerinin durumu tamamen kanıksadığı görülmektedir.

Nuri Bilge Ceylan’ın taşra bürokrasisindeki yozlaşmayı tüm incelikleriyle ustaca resmetmesi ilk bakışta yüksek çözünürlüklü bir Anadolu sosyolojisi fotoğrafına bakıyormuş hissi veriyor, ancak sadece bürokratlar üzerinden Anadolu kasabası sosyolojisi okumak ne kadar doğru?

Filmde hiç müzik kullanılmamış olması, sahnelerin izleyicide oluşturduğu gerçeklik algısını güçlendirmektedir. Karanlığı, kasveti, soğuğu, çürümüşlüğü resmetmek konusunda gayet başarılı bir yönetmen Nuri Bilge ceylan. Kendi ifadesi ile melankoli en büyük motivasyonu yönetmenin. Fakat ortaya koyduğu resmin gerçekten Anadolu’yu yansıtıp yansımadığı sorgulanmaya muhtaç.

Nuri Bilge Ceylan Tarkovski mi?

Yönetmenin neredeyse her filminde ortak bir temayı işlemesi, yine kendi deyimiyle konuyu çerçevelemesi, ağır ağır ilerleyen sahneleri ve fotoğrafçılık teknikleri ile oluşturduğu ambiyans nedeni ile Rus yönetmen Tarkovsky ile benzerlik kurulması bence Tarkovsky’e yapılabilecek en büyük aşağılamalardan biri olarak görülebilir.

Yönetmenin filmine verdiği Bir zamanlar Anadolu’da ismi ile gerçek Anadolu sosyoloji arasında ciddi bir fark olduğunu, Anadolu’da bir gün dahi geçirmiş herhangi birinin gözünden kaçmayacaktır. Elbette yönetmenin odaklandığı sosyolojik sorunların Anadolu’daki varlığı bir gerçektir. Ancak şunu net bir şekilde ifade edebilirim ki hangi kasabaya giderseniz gidin, bu kadar fazla sayıda çürümüş insan ruhunu asla bir arada göremezsiniz. Mutlaka aklıselimin, erdemin, yardımseverliğin, misafirperverliğin ve insani duyguların hakim olduğu insanlar, hem sayıca hem de nitelik olarak gurup sosyolojisini ve davranışları domine ediyor olduğunu göreceksiniz.

Anadolu bu mu?

Nuri Bilge Ceylan’ın Bir zamanlar Anadolu’da filmi ile ortaya koyduğu resim gerçek bir Anadolu fotoğrafı olmaktan hayli uzak görünüyor. Filmin ortaya koyduğu resim, yönetmenin iki yaşından itibaren İstanbul’da çocukluğunu geçirdiği ve büyüdüğü semtin resmi olabilir belki. Ya da Anadolu insanının yaşam biçimine, geleneklerine örfüne  adetlerine nefret ve aşağılayıcı gözlerle bakan,  öz kültüründen, öz değerlerinden kopuk, batı özentisi ve ezik şehirli insanın zihninin içindeki karanlık dehlizlerin resmi de olabilir.

Nuri Bilge Ceylan filmleri de eleştirel tutumuyla diğer tüm sanat eserlerinde olduğu gibi uluslararası bir çok saygın kurum tarafından ödüllendirilmiştir. Aslında yönetmenin giderek uzmanlaştığı hatta ustalaştığı başka bir alansa, uluslararası platformlarda yabancı filmlere ödül verecek jürinin beklentileridir.

Edebiyatta, müzikte, dansta ve bir çok sanat dalında olduğu gibi sinemada da uluslararası ödül almanın bir takıp püf noktaları ve yönetmen bu konuda da oldukça başarılıdır. Özellikle Türkiye’den, Anadolu’dan  katılıyorsanız, herhangi bir uluslararası kurumun jürisinden ödül kazanabilmenin ön koşulu, ülkenize ait tüm kötü hasletleri ustaca filme aktarıyor olmanız gerektiğidir. Başka bir ifade ile Anadolu insanının güzel yönlerini, yardımseverliğini, misafirperverliğini, erdemliliğini anlatarak uluslararası ödül almanızın pek imkanı yoktur. Gazetecilik mesleğinde bilinen bir deyim vardır. Köpeğin adamı ısırması haber değildir, adamın köpeği ısırması ise gerçek bir haberdir denir. Batı sinema sanatı elitlerinin, Anadolu insanına doğrudan bir husumetleri yoksa eğer, biraz da bu gazetecilik ilkesine göre değerlendirme yaptığını düşünüyorum. Bu durumda yönetmenin köpeği ısırmak konusunda oldukça başarılı olduğunu da kabul ediyorum.

Öyle bir yönetmen düşünün ki; her filminde Anadolu insanını ne kadar kötü, ne kadar karanlık, ne kadar yozlaşmış ve çirkin olduğunu anlatsın, fakat konunun öznesi Anadolu insanı filme hiç rağbet etmesin. Bununla birlikte Anadolu insanını, kültürünü, yaşam biçimini, yerden yere vuran elitist bir azınlık filmi ve yönetmenini göklere çıkarsın, ödüller üstüne ödüller versin.

Estetikten, güzellikten, sanattan, sinemadan anlamayan, cahil, yozlaşmış, çirkin bir Anadolu insanı olarak haddimizi aştık ve Dünya sinema otoritelerinin gördüğü incelikleri Nuri Bilge Ceylan’ın Bir zamanlar Anadolu’da filminde göremedik ve göremediklerimizi de dile getirmiş olduk.

İlgili yazılar

Cevaplayın

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son yazılar

Kategoriler