İnsan için neyin faydalı, neyin faydasız olduğu insan tarafından bilinebilir mi? Kendini tanıma serüvenin henüz başındaki insan için kendisi için faydalı olacak eylemin ne olduğu yaşadığı zamana, yaşadığı coğrafyaya, yaşadığı bağlama göre sürekli değişip duruyor. Belirli bir zaman diliminde iyi dediği şeye başka bir zaman diliminde kötü diyebiliyor insan. Hal böyle iken değişmez ve sabit bir iyiden bahsetmenin güçlüğü açıkça görülüyor. Örneğin bu gün sigaranın ne kadar zararlı olduğu tüm dünya tarafından kabul ediliyorken, bundan yıllar önce doktorlar tarafından tavsiye ediliyor, gazetelerde çarşaf çarşaf reklamları yapılıyordu. Başka bir örnek, nüfusu hızla yaşlanan Avrupa’da çocuk yapmak teşvik edilirken Çin’de bir çocuktan fazlasının yasaklanması iyi olanın zamana göre değiştiği gibi coğrafyaya göre değiştiğini de bize gösterebiliyor. Daha dar alanlarda da ve ortak zamanlarda da iyinin kültürden kültüre ideoloji guruplarından diğer ideoloji guruplarına değiştiğinin örneklerini de görmek mümkün. Örneğin kendi ihtiyacımız varken dahi mültecilere yardım etmek iyi bir davranış olarak görülürken, diğer bir gurup tarafından kendi ihtiyacımız varken mültecilere yardım etmenin ne kadar kötü bir davranış olduğu dillendirilmektedir. Görünen o insan tarafından belirlenmiş bir iyi, o iyiyi belirleyen insanın içinde bulunduğu zaman ve mekan şartlarına göre değişmektedir.
Peki insan tarafından belirlenebilir bir evrensel iyiye erişmenin imkanı var mı? Bu makalede bu soruya, içinde bulunduğumuz ve artık küresel bir sorun hale gelmiş pandemi gündemi bağlamında cevap aramaya çalışalım.
Çin’in Wuhan kentinde bir balıkçı pazarında ortaya çıkıp çok büyük bir hızla Dünyaya yayılan ve yine çok kısa bir süre içinde binlerce insanın ölümüne yol açan korona virüs salgını Dünya tarihi boyunca örneği görülmemiş küresel bir sorun haline geldi. Salgın o kadar büyük bir hızla ve geniş bir alana yayıldı ki koskoca yeryüzünde güvenli tek bir ülke bile kalmadı. Modern Dünyanın en görkemli şehirleri, adeta ölüm sessizliğine büründü. Ne gelişmiş ekonomiler, ne yüksek teknolojiler ne de başka bir şey virüsle baş edemez hale geldi. Bir yandan Dünyanın her yanındaki bilim insanları canhıraş bir şekilde tedavi ve önleyici bir çözüm ararken diğer yandan hastanelerin yoğun bakımlarında virüse yakalanmış binlerce insan acılar içinde can veriyorlar. En gelişmiş ülkelerin dahi sağlık sistemleri bu belayla mücadele etmekte güçlük çekiyor. Kimi ülkelerden gelen haberlerde cadde ortasında düşüp ölen insanları, terkedilmiş ya da yakılan cesetleri, toplu mezarları ve daha fazlasını görüyoruz.
Bu korkunç manzara bu şekilde devam ederken, korku içindeki insan bu görünmez düşmanla mücadele edebilmenin bir yolunu arıyor. İnsan tabi, elbette bu belanın da üstesinden gelecek ve bu durumdan gereken dersleri alıp yoluna devam edecek. Şu an büyük bir umutla hastalığın tedavisi bekleniyor belki fakat o güne kadar hergün binlerce insan ölüyor, ölecek. Tedaviyi bulamadık ama daha önceki tecrübelerimizden de edindiğimiz bilgi ile en azından hastalıktan korunmanın bir yolunun olduğunu biliyoruz. Sosyal izolasyon.. Bunu sağlayabilmek için şu an Dünyanın her yerinde siyasi otoriteler yollar arıyor. Bir yandan hayati derece önemli bir konu olan tedarik zinciri karılmasın diye mücadele ederken bir yandan da sosyal izolasyonu sağlayabilmenin yolları aranıyor. Neredeyse tüm Dünyada pandeminin ortak sloganı haline gelen ‘’Evde Kal’’ cümlesi, kimi ülkelerde sokağa inen askerin zoru ile, kimi ülkelerde tavsiye ile uygulanmaya ve sosyal izolasyon sağlanmaya çalışılıyor.
Herhalde insan türü tarihinin başlangıcından beri böylesine büyük ölçekte bir katılımla bu kadar hareketsiz kalmamıştır. Çok değişik zamanlar yaşıyoruz. Hayatta kalabilmek için avlanan, savaşan, tarım yapan, seyahat eden, çalışan, üreten insan tüm bunları yapabilmek için dışarı çıkmak zorundaydı. Şimdi ise hayatta kalmanın tek yolu dışarı çıkmamak, evde kalmak. İnsanlığın ortak aklı hayatta kalmanın yolu olarak bu yöntemi Dünyanın her yerinde uyguluyor.
Diğer yandan evden kalmanın ciddi maliyetleri olduğu ortada, modern dünyanın yarattığı acımasız, kapitalist şehir yaşamının getirdiği zorunluluklar, günü birlik çalışan kıt kanaat geçinen evine çocuklarının ihtiyaçlarını günlük çalıştığı işlerle karşılamak zorunda olan çaresiz insanların var olduğu gün yüzü gibi açık.
İnsanların açlıktan ölmekle virüsten ölmek arasında tercih yapmak zorunda olduğu ülkeleri de görüyoruz. İnsanın en derin ve en güçlü dürtüsünün, yani hayatta kalma dürtüsünün bu kadar güçlü tetiklendiği bir dönem hiç olmamıştı. Peki böyle bir dönemde sosyal devlet yapısını oluşturamamış ülkelerde evine ekmek götürmek zorunda olan insana evde kal demek ne kadar etik bir davranış? Ya da geleceğe dair net bir öngörünün yapılamadığı böylesi bi dönemde sırf işini kaybetmek kaygısıyla, belki onlarca insana virüs bulaştırma riskini göze alarak dışarı çıkmak ne kadar etik?
İçinden geçtiğimiz bu zor günlerde evde kal mesajının evrensel bir ilkeye dönüştüğü ortada, bunun yanı sıra bu ilkenin etiğin temel problemleri olarak değerlendirilebilecek en yüksek iyi, doğru eylem ve irade özgürlüğü bağlamında değerlendirmek gerekirse, karşımıza gerçekten karmaşık bir tablo çıkacaktır.
Şöyle ki; acaba bu ilke evrensel ahlak açısından en yüksek iyiyi ifade ediyor, ya da ona yönelmiş bir ilke olabilir mi? Tamamen hayatta kalma güdüsü ile ortaya koyulmuş, aslında insanın insan olmaklığından ortaya çıkan değil aksine tüm hayvanlarda da var olan hayatta kalma içgüdüsü gibi bir motivasyonla ortaya konulduğunda, bu ilkeye evrensel etik yakıştırması biraz yavan kalmaz mı? Ya da evde kalma eylemini aynı hayvani hayatta kalma dürtüsü ile eyleme dönüştüren insan için erdemli ve en yüksek iyiye yönelmiş bir insan diyebilir miyiz? Ya da diğer insanlara virüs bulaştırmamak için zorunlu olduğu dışarı çıkma ihtiyacını bastırıp evde kalan insanın durumu ne olacak? Kişinin evde kal evrensel ilkesine uyması hangi içsel motivasyonla yerine getirildiğinde etik ve erdemli bir davranış olur? Bir başkası tarafından ortaya koyulmuş evrensel bir ahlak ilkesine hangi motivasyonla uyduğumuzda erdemli olabiliriz? Aynı ilkeyi kendi sorgulamamız neticesinde yeniden inşa edip ortaya koymadan o eylem bizi erdemli yapar mı? Niyet bu eylemin neresinde?
Artık evrensel bir ilke olmanın ötesinde, kimi ülkelerde sokağa inen askerin namlusunun ucunda ortaya koyulan zoraki bir eylem gerçekten evrensel bir etik ilkesi olarak değerlendirilebilir mi? Felsefe tarihi boyunca tartışılagelen ahlaklar çokluğu ve evrensel bir etik kural otaya koyulabilir mi sorusunun, evde kal ilkesi için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Peki bu kadar hayati bir meselede dahi evrensel bir ilke ortaya koyamamak bizi sofist, şüpheci, bilinemezci bir alana mı hapsedecek? Bu soruya güçlü bir şekilde hayır diyebilmenin imkanı, bilginin kaynağıyla ilgili kadim tartışmaları ortadan kaldırmakla belki mümkün olacak gibi. Bilginin kaynağıyla ilgili soruya cevap bulmak, bize ahlakın kaynağını da verecektir. Bir etik ve ahlak ayrımı yapmamız gerekirse, ahlakın kaynağının ne olacağı, evrensel ahlak yasaları oluşturmak mümkün mü? Gibi soruları sormak ve bunlara cevap aramak etik; varsa bir evrensel kaynak ve o kaynağa eriştikten sonra ortaya koyulacak somut ilkeler de evrensel ahlak olarak tanımlanabilir.
Peki, belirleyen bir kaynağın ortaya koyduğu etik ilkeyi benimsemek ve o ilkenin gerektirdiği davranışı ortaya koymak iradi midir? Peki, insanın davranışlarını belirleyen dış belirleyicilerden kendini izole etmesi mümkün mü? Diyelim ki dış belirleyicilerden izole olduk, katman katman derinleşen insan ruhunun parçaları arasında bir belirleme ilişkisi yok mudur? İnsan kendisini kendisinden izole edebilir mi? Burası da oldukça puslu bir alan.Görünen o ki, insan için belirleyicilerden tamamen izole bir özgürlük alanı pekte mümkün görünmüyor. O halde başvurulacak bir yol olarak, bu belirleyicilerden en iyisini tercih etmek ve onun belirlediği ilkelerle yola devam etmek olabilir. Tanırsal iyiye yönelmek ve tanrısal ilkeleri benimsemek. Hal böyle olunca o tanrısal ilkeler arasında da farklar ortaya çıkacağı da açıkça görülmektedir bu da bize evrensel ahlak ilkelerini oluşturmanın ne kadar zor olduğunu gösteriyor.
Gündemimize tekrar dönecek olursak, evde kal kuralı bir evrensel etik ilke midir? Özetle evde kalmak tek başına Erdemli’nin davranış sayılamayabilir. Ya da evde kalan kişi ne niyetle evde kalmıştır. Başkalarına virüs bulaştırmamak için evde kalanla, yaşamını kaybetme korkusuyla evde kalan kişinin aynı erdemli davranışı göstermiş olduğu söylenemeyebilir. en baştaki paragrafa döndüğümüzde, bu ahlaki sorgulamaları da yapabilecek tek canlı olan insanın türünü devam ettirebilmesi için gerekli olan ilke, bu salgından kendisini ve çevresini birey olarak korumakla mesul olduğu ve bunun da yolunun ortak aklın işaret ettiği gibi evde kalmak olduğu görülüyor. Burada, insanların yaşamının tehlikede olduğu bir ortamda ortak aklın ve bilim insanlarının önerisini bir etik ilke olarak alıp sorguladık, bununla birlikte evde kalıp hem kendimizi hem de çevremizi korumanın kendimiz için faydalı olduğu gibi insanlık için de faydalı olduğu sonucuna vardık.