Yaşadığımız hayatının gerçekliğinin sorgulandığı muhteşem bir eser. Peter Weir’in yönetmenliği Andrew Niccol’ün senaryosunu yazdığı film 1998’de çekildi. Başrollerde Jim Carrey, Ed Harris ve Laura Linney yer alıyor. Terkedilmiş bir bebeğin bir şirket tarafından evlat edinilerek, her detayı en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş yapay bir dünyaya yerleştirilmiştir. Uzaydan bile görülebilen bu devasa stüdyoda, mevsimler, şehirde yaşayan insanlar, gün doğumu, gün batımı, televizyon kanalları, radyo istasyonları, kafeler, büfeler, trafikteki araçlar, meydanlarda dolaşan insanlar her şey yapay ve yönetmen Cristopher’ın başında olduğu bir ekip tarafından yönetilmektedir. Etrafta görebildiği tüm insanlar oyunculardır. Şehirdeki tek gerçek karakter Truman’dır fakat o bu gerçeği bilmemektedir.
Sahte bir aile, istenmeyen bir evlilik, sıkıcı bir iş, ödenmek zorunda olunan faturalar, satın alınmak zorunda olan yeni ürünler, biçilmesi gereken bahçe çimleri, pazarlanması gereken sigorta poliçeleri, sahte komşular ve sahte dostluklarla oluşturulmuş bu dünyada attığı her adımın tam beşbin gizli kamerayla donatılmış bu stüdyoda kayıt altına alındığını ve dışarıdaki gerçek dünyada milyonlarca gerçek insan tarafından izlendiğinden habersizdir. Kasaba bir adadadır ve küçük bir çocukken bir tekne gezintisinde çıkan fırtınada babasını kaybetmiştir. Bu sahte facia ile oluşturulan gerçek bir travma sonucu suyun karşısına geçme fobisi oluşturulmuş ve Truman’ın adanın dışına muhtemel çıkma girişimlerinin önüne geçilmiştir. Hem devasa stüdyonun gökyüzü ve ufuk şeklinde tasarlanmış duvarları, hem de içinde yaşadığı korkuların içine hapsedilmiştir Truman.
Ancak Truman’ın içinde o ufka yelken açmasını sağlayacak, cesareti bulabileceği bir umut vardır. Unutamadığı bir gençlik aşkı. Cristopher, planları arasında yer almayan bu aşkı sonlandırmak için bu küçük kazaya sebep olan oyuncuyu derhal işten çıkararak adanın dışına yollamıştır.
Korkularına rağmen, aşkla umuda ve gerçeğe yelken açan bir adamın hikayesi Truman.
Aslında hikaye Truman’ın hikayesi olduğu kadar, sahte yüzler, sahte umutlar, sahte kaygılarla zincirlenmiş ve esaretinin farkında olmayan tüm insanların hikayesi. Filmde Cristopher gerçek bir karaktere başrol verdiği sahte dünyasını, sahte dünyalarda yaşayan milyonlarca gerçek karaktere izletmektedir. Tıpkı içi içe geçmiş aynalar paradoksu gibi, belki en dış katmanda bizler sahte dünyalarda yaşayan gerçek karakterlerizdir. Sahte dünyalar içindeki, sahte dünyalar, onun da içindeki sahte dünyalarda yaşayan gerçek bir karakter. Belki de biz o katman katman küçülen o sahte dünyanın etrafında olup bitenlerden habersiz kahramanıyızdır.
Belki de gökyüzünden düşen sirius lambasına şöyle bir baktık ve geçtik biz de gerçeği farketmeden. İşaretlerle bir şekilde karşılaşıyoruz belki de. Belki de işaretleri görmemizi engelleyen radyo parazitlerini duyuyor ama anlamıyoruz. Belki de yandaki büfenin sadece köpek bakımıyla ilgili bir dergi sattığını hiç farketmiyoruzdur. Belki de gerçeğe yelken açabilecek cesareti sadece Truman gibi içindeki çocuğun büyümesine asla iziz vermeyen maceraperestler gösterecektir.
Belki de yaşadığımız hayatın gerçekliğine dair şüphelerimizin en güçlü olduğu kısacık aydınlanma anlarında, bir anda etrafımızdaki herkesi başlangıç pozisyonunda buluyor, böylece sahte dünyanın içine tekrar dönüyoruzdur.
İçinde yaşadığımız sahte dünyada üzerimize yüklenen sahte görevleri, sahte umutları, sahte sorumlulukları ihmal edip sorumsuzca davrandığımız anlardır belki de özgürlüğe, umuda, gerçeğe, hakikate en yakın olduğumuz anlar.
Truman Show bizden, yaşadığımız dünyanın fiziksel gerçekliğinden değil, o dünyada yaşadığımız ilişkilerin, duyguların, umutların, sorumlulukların, görevlerin gerçekliğinden şüphe etmemizi istiyor.
Film izleyicisi olarak biz, filmdeki Truman Show izleyicisi, Stüdyo içindeki gizli kameralar, katman katman iç içe geçerek izleniyoruz hissini tepeden tırnağı hissettiriyor. Günümüz gerçek dünyasında da kameralar aslında her yerde, izlendiğimiz kameraları binlerce lira ödeyerek satın alıyoruz, üstelik aynı cihazla, beğenilerimizin, hayallerimizin, umutlarımızın, aşklarımızın, gerçekliğimizin başkaları tarafından inşaa edilmesine izin veriyoruz.
Truman Show bize sadece içinde yaşadığımız sahte dünyayı göstermiyor. Sistemdeki hataları farkettiğimizde, işaretleri takip ettiğimizde, korkularımızdan kurtulup aşkla yelken açtığımızda, başlangıç pozisyonlarının her zaman birbirinin aynısı olduğunu farkettiğimizde, gerçeğe doğru bir çıkış yolu bulabileceğimizi de göstererek, umut veriyor.